Triennale Milano 2023’ün 100.yıl kutlamaları kapsamında geliştirilen ‘’Home Sweet Home’’ sergisi, ev kavramını sorgulayarak modern toplumda ‘’ev’’ deneyimini yeniden keşfetmeyi amaçlıyor. Sergi, ziyaretçilere evin bir yaşam alanı olmanın ötesinde bir anlam ve kimlik olduğunu gösteriyor. ‘’Home Sweet Home’’ sergisi, 10 Eylül 2023 tarihine kadar ziyarete açık.
Nina Bassoli küratörlüğünde geliştirilen sergi, Triennale Milano’nun yıllar öncesine dayanan arşivlerini de (1923-2023) yeniden kullanarak ev ve iş, erkek ve kadın, çevrecilik ve aktivizm, kamusal ve özel alan arasındaki ilişkileri yeniden tanımlıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin dönüşümünü, evin doğa ile ilişkisinin nasıl geliştiğini ve teknolojinin yaşam tarzları üzerindeki artan etkisini değerlendiriyor.
15 bölümden oluşan sergi beş tematik alana ayrılıyor. The Sex & The City araştırma grubu olan L’angelo del focolare, özel ve kamusal alanlardaki kadın ve erkeklerin karşıt rollerini araştırırken, Gaia Piccarolo, kamp ekipmanlarından ilk televizyona kadar gündelik yaşamın tarihini araştırıyor. Annalisa Metta, La natura è di casa (Evdeki Doğa) adlı eseriyle ev içinde doğayla olan ilişkimizi yansıtıyor. Peyzaj mimari Cèline Baumann Il parlamento delle piante d’appartamento (The House-Plant Parliament) sergisi, evin içinde doğanın rolünü inceliyor ve Elizabeth Diller ile Ricardo Scofidio’nun 1986 yılında Triennale’de gösterilen Tre finestre (Three Window) eseri, yeniden düzenlenerek bugünün izleyicileriyle buluşuyor.
Çok yönlü bir deneyim sunmayı hedefleyen serginin ilk bölümünde evin tarihi ve evrimi aktarılıyor; insanların evlerini nasıl inşa ve dekore ettiklerine ve kullanıcı dostu bir yaşam alanı oluşturmaya odaklanıyor. Kültürlere göre şekillenen yaşam alanlarını, evlerin bireysel ve toplumsal kimliği nasıl yansıttığını ele alıyor.
Geleneksel ev tipolojisi ve evin içindeki görevler, belirli cinsiyetlere atfedilen rollerle ilişkilendiriliyor. Bu rol dağılımı, kadınların ev içinde daha fazla sorumluluk taşıdığı, erkeklerin ise daha çok evin dışında çalıştığı ve finansal sorumlulukları üstlendiği bir cinsiyet normunu yansıtıyor. ‘’Home Sweet Home’’, bu cinsiyet rollerinin nasıl ortaya çıktığını ve sürdürüldüğünü ve ev yaşamını nasıl etkilediğini sorguluyor. Mevcut normları dönüştürerek cinsiyet rollerini yeniden düşündüren mobilya tasarımları ve iç mekan düzenlemeleriyle eşitlikçi ve kapsayıcı bir ev yaşam vizyonunu teşvik ediyor.
2.bölümde modern yaşamın değişen dinamiklerine dikkat çekiliyor. Konut krizi, nüfus artışı, göç, çevre sürdürülebilirliği gibi konular değerlendiriliyor. Yenilikçi mimari çözümlerle, sürdürülebilirlik ve teknolojinin ev tasarımına nasıl yansıdığını aktarıyor. Konut sorunlarına karşı yenilikçi yaklaşımların nasıl geliştirilebileceğini gösterirken, göçün ve kültürel çeşitliliğin modern ev yaşamını nasıl etkilediğine odaklanıyor. Akıllı ev sistemleri gibi teknolojik gelişmelerin, ev yaşamını nasıl dönüştürdürdüğüne dikkat çekiyor ve evin modern yaşamdaki iş-yaşam dengesi üzerindeki etkilerini araştırıyor.
3.bölüm ise sanat ve ev arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Evlerdeki mekanlar, mobilyalar ve objelerle sanat eserleri arasındaki etkileşim üzerinden ziyaretçilere evin kişiliğini vurgulayan duyusal bir deneyim sunuyor. Evdeki toplumsal, kültürel ve duygusal bağların sanat yoluyla nasıl yansıtıldığını araştırıyor.