Öncelikle “phygital” konsepti hakkındaki düşüncelerini sormak istiyorum. Sana göre “phygital” nedir?
Aslında bu kelimeyi ilk olarak Frame Dergisi'nin sergisinde duydum ve hemen benimsedim. Çünkü işlerimi belli bir kategori altında değerlendirmek biraz zor. Ellerimle de çalışıyorum bilgisayarda da. Yeni olasılıklar yaratmak için bir aracı olarak bilgisayarı kullansam da, fikirler ilk olarak zihnimde ortaya çıkıyor. Yani her şey fiziksel dünyada başlıyor, daha sonra ben onları dijital dünyaya aktarıyorum, bazen orada kalıyorlar ya da tekrar fiziksel alana döndürüyorum. Hatta yeniden dijitale döndürmek daha da ilginç bir hale getiriyor. Objelerin bu varolma şekilleri gitmek istediğim yöne göre değişiyor.
Yaşam ve çalışma alanlarında kimlerden ve nelerden ilham alıyorsun?
Biliyorum harika bir hikaye olmayacak ama tüm bu çalışmalara mezun olma paniğiyle başladım. Başvurduğum şirketler kim olduğum ve ne yaptığımla ilgili sorular soruyordu. Bana neden ihtiyaç duyacaklarını anlamaya çalışıyorlardı. Zanaatkar mısın? Modelleme mi yapıyorsun? Bu noktada 3D görselleştirme yapabileceğime karar verdim. Bir 3D tarayıcı aldım, ki daha önce hiç kullanmamıştım. Objeleri taramaya ve onlarla oynamaya başladım. Farklı parçaları birleştirip yeniden kullanıyordum.Şimdi geriye dönüp baktığımda bana ilham veren şeyin aldığım eğitim ya da incelediğim tasarım blogları olmadığını düşünüyorum. Beni bu alana asıl yönelten, kille oynayıp heykeller yaratan, yani benimkilerle benzer çalışmalar yapan babam olduğunu görebiliyorum. 5-6 yaşlarımdayken annem ve babamla müzelere, sergilere gittiğimizi hatırlıyorum.
Çalışmaların yaşadığın şehirden besleniyor mu? Eindhoven’dan Berlin’e taşındığında nasıl bir değişime uğradı?
Her projemde en kaliteli noktaya en verimli olacak biçimde ulaşmaya çalışıyorum. Bilgisayarda çizmek yerine etrafımdaki nesneleri kullanıyorum. Eğer sokakta ilgimi çeken bir form görürsem onu tarıyor ve üzerinde çalışıyorum. Dolayısıyla şehir değiştirmek ve seyahat etmek çevremi değiştirirken ilham kaynaklarımı da etkiliyor. Yeni yerler gördükçe üretimlerimin kalite ve çeşitliliği de artıyor. Eindhoven’dan önce Rotterdam’da yaşıyordum. Bir süreliğine geri döndüğümde kendimi eski alışkanlıklarımla karşı karşıya hissettim, 5 yıl önce yaptığım şeylerin aynısını yapar gibi. Berlin’e, yani yeni bir şehre taşındığımda yeni insanlarla tanıştım ve yeni objelere rastladım.
Dijital şekiller yaratarak fiziksel alana ne kadar yaklaşıyoruz?
Bence gerçekliği yeniden üretmek anlamsız. Yeni teknikler, yeni dünyalar yaratmak amacıyla kullanılmalı. Dijital dünyada objelerle ya da yer çekimi ile sınırlandırılmıyoruz. Gerçekliği yeniden oluşturmanın ne demek olduğunu zaten biliyoruz. O zaman yeni bir yol deneyelim. Kolların, bacakların ya da gözlerin gerekli olmadığı yeni ortamları nasıl yaratabiliriz? Belki de dijital işler dijital dünyalarda kalmalı. Neden her gün gördüğümüz güneşin aynısını tekrar oluşturuyoruz? Dijital dünyada hissedemiyoruz, sadece ekranın kalitesinden bize yansıyanı görüyoruz.
Görsel tasarımların ile ürün tasarımların arasına bir çizgi çekiyor musun? Birini diğerine dönüştürüyor musun?
Bence bu, daha fazla insanın farkında olması gereken bir soru. Umuyorum ki sadece dijital ortam için projeler üreten tasarımcı grupları oluşacak. Bu ortamda “kendini rahat hisset” dediğinde rahat bir sandalyeden bahsetmiyorsun, aklına güzel görseller, renk paletleri vesaire geliyor. Kelimenin ve hislerin anlamları değişiyor. Tabii ki demek istediğim şey sadece dijital dünyaya bağlı kalmak değil, aralarında bir denge kurabilmek.
Fiziksel dünyayı da çok seviyorum, sürekli ekranla meşgul olmamayı, ellerimle çalışmayı, objeleri taratmayı ve bilgisayarda yeniden modellemeyi. Gerçek dünyada olmak, kendi gözlerimle gördüklerimden beslenmek benim üretim sürecimi şekillendiriyor. İnternette şekiller aramıyorum. Çünkü bu dijitali dijitalde üretmek anlamına geliyor. Ben daha çok telefonumun ya da tarayıcımın objeleri nasıl yorumladığıyla ilgileniyorum.