In-Between Tasarım Platformu Spotlight + Podcast serisi yeni sezonunda United Colors of Benetton işbirliği ile yaratıcı genç profillerle birbirimize ve dünyamıza daha iyi davranmanın yollarını arıyor. Spotlight X Benetton işbirliği kapsamındaki dokuzuncu konuğumuz ‘Birlik’ teması kapsamında, prodüktör, müzisyen ve DJ Zeynep Erbay.
Seni tanıyalım
Konservatuar mezunuyum. Sonrasında Bilkent Üniversitesi Turizm Bölümü’ne devam ettim ama 8 senelik bir klasik piyano geçmişim var. Müzikal yolculuğum buradan başladı. DJ’lik yaptım, şimdi prodüktörlük ve müzisyenlik de yapıyorum. Bir dönem ajans hayatım da oldu. Farklı alanlarda çalıştıktan sonra tekrar müziğe geri döndüm ve şimdi onun peşinden gidiyorum.
Klasik piyano ile başlayan bir müzik eğitimin var. Eğitimin boyunca ne şekilde evrildin ve yolunu nasıl oluşturdun?
Klasik geçmişim var ve çok disiplinli bir eğitim aldım. Solist olmaya yönlendiren bir yaklaşım vardı konservatuarda. Biraz zorlayıcı geçti diyebilirim. Bu geçmiş beni hep araştırmaya ve farklı müzik türlerine itti. Klasik tarafın matematiği ve sistemi bana yardım etti.
Müzik kariyerinin yanı sıra marka iletişimi ve yönetimi alanında da seni görüyoruz. Bu iki alan seni ne şekilde besledi/besliyor?
Uzun süre radyolarda çalıştım ve o sırada pazarlamaya olan merakımı farkettim. Londra’ya pazarlama yüksek lisansı yapmaya gittim. Hem hayatı anlamak hem de bir marka olmanın önemini kavramak anlamında faydalarını çok görüyorum. Döndüğümde de ajanslarda çalıştım. Sonra müzik yeniden kendini ortaya çıkardı diyebilirim.
Farklı markaların etkinliklerinde DJ’lik yapıyorsun. Etkinliklerde playlist’ini nasıl hazırlıyorsun?
Etkinliğin konsepti, gündüz mü gece mi olduğu önemli tabii. Ama aslında markalarla bir araya gelme sebebim, benim müzik tarzımın onlarla örtüşüyor olması. Dolayısıyla bir playlist her zaman hazırlıyorum ama genellikle kendimden bir şeyler katmaya çalışıyorum.
Sonar gibi önemli festivallerde de seni izledik. Festivallerin geleceğini nasıl görüyorsun?
Pandemiden sonra heyecanlı görüyorum. Bir geri dönüş başladı ve herkes çok heyecanlı. Türkiye’de de hareketlenmenin olmasını çok istiyoruz. Yurt dışında Burning Man, Primavera gibi festivaller herkesi yeniden heyecanlandırmaya başladı.
Soul Clap Records şirketiyle çalışan ilk kadın prodüktörsün. “Escape From the Toxic Train” isimli EP’nin sürecinden ve üretim hikayesinden bahseder misin?
Escape From the Toxic Train gördüğüm bir rüya üzerinden oluştu. Üretim sürecine başladığımda çıkan şarkılar ile gördüğüm rüya bir araya geldi. Amsterdam’da bir trenden kaçtığımı ve tünelin enteresan bir şekilde koyu bir hale geldiğini, trenin ikiye bölündüğünü ve toksik akıntıların olduğunu görmüştüm. O beni çok etkiledi. Tam ben şarkıları yapmaya başladığımda da pandemi başladı. Ve bunu birleştirmek istedim. Bir mesaj da olmasını istedim. Hem müzik dünyası hem de içinde yaşadığımız dünya toksiklenmeye gidiyor. Bunu ele almayı istedim.
“Escape From the Toxic Train”in insan ve çevre ilişkisini irdeleyen de bir tutumu var. Birbirimize ve dünyamıza daha iyi davranmak için önerilerin neler?
İlişkileri ele alacak olursak, çok fazla tükettiğimiz bir hal almıştık bence. Kendimize dönüp zaman ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Her insanın kendindeki sevgiyi ve ihtiyaç duyduğu şeyleri bulması lazım. Hızlı bir dönemde yaşıyoruz ve pandemi farkındalık için bir yol oldu. Bu bir durma süreci ve fırsattı bence. Doğa açısından düşündüğümde de, bence doğa bizim durmamızı istedi. Gözümüzün önünde bu kadar mesaj varken, sorgulamamız ve farkında olmamız gerekiyor.
Yakın gelecekteki planlarından bahseder misin?
Yeni bir EP projesi var. İki tane remix yayınlanacak. Bir de başka bir EP var üzerinde çalıştığım. O biraz daha farklı. Elektronik ve piyanoyu birleştirdiğim bir çalışma olacak. Benim için çok heyecanlı. Arka arkaya farklı projeler gelecek.
Instagramdan senin hakkında sorulan soruları topladık:
Müziğe ne zaman ve nasıl başladın?
Konservatuarda klasik eğitim alarak başladım. Konservatuara geçmeden önce bir sene piyano dersi almıştım. Kolejde okuyordum ve sıkıcı geliyordu açıkçası. Piyanoyla tanışınca çok heyecanlanıp konservatuara hazırlandım. Bu şekilde başlamış oldu.
Kadın DJ olmanın avantajları ve dezavantajları var mı?
Bu soruya on sene önce cevap verseydim başka bir cevap verirdim. Hem insanlarla çok iç içesiniz hem de bir duruş ve mesafe var. Onu ayarlarken kafam karışıyordu. Şimdi dönüp baktığımda bunun bir öneminin olmadığını, önemli olanın kadın ya da erkek değil, bir birey olmaktan geçtiğini fark ettim. Zor olan kısmı bence gece hayatı ve uzun saatler çalmak olabilir. Sağlık çok önemli ve onu sürdürmek gerekiyor. Ben bunu spor ve beslenmeme ciddi şekilde dikkat ederek dengelemeye çalışıyorum.
İstanbul bir şarkı olsa ne olurdu?
Bu kadar kozmopolit bir şehre tek bir şarkı bulmak bence çok zor. Bir yandan romantik ve duygusal bir tarafı varken bir yandan da hareketli ve heyecanlı bir tarafı var. Tek bir cevap vermeyi haksızlık olarak görüyorum:)
Podcast & Röportaj: Özge Adanır