Gündelik hayattan aşina olduğumuz objelere çok farklı anlamlar yüklüyorsunuz. Sanat pratiğinizde gündelik objeleri kullanma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu objeler üzerinden anlattığınız hikayeler nasıl şekilleniyor?
Aslında çocukluk yıllarımdan başlar. Kendi oyuncağımı kendim yapardım hep. Cebimde çakı eksik olmazdı. Atık objelerle bir şeyler yapma fikri o zamanlar hep vardı. Bununla beraber etrafını sürekli değiştiren bir mizacım var. Yaşam alanlarındaki değişiklikler bana göre bir zorunluluk. Sürekli aynı ortam bir süre sonra rahatsız ediyor. Soruda bahsettiğiniz hikayeyi ben görsel hikaye olarak anlamak isterim. Sonuçta ben imaj üreten biriyim. Görsellik konsept ile birleşiyor bir şekilde. Bu hikayelerin şekillenmesi için özel bir çaba harcamıyorum. Günlük hayatın rutinlerinden ilham alıyorum: yeme içme, giyinme, evdeki - atölyedeki eşyalar, herkesin bildiği durumlar yani. İlk kıvılcım onlarla karşılaşınca oluşuyor. Sonra bu fikirleri kurşun kalemle çiziyorum. Objeyi yakından tanımak, farklı alternatifler üretmek önemli. Olayı daha iyi görebilmek adına bilgisayarda simülasyonlar da yaparım.
Bir röportajınızda işleriniz için ‘görsel düşünce üretimi’ tanımını kullanmışsınız. Düşüncelerinizi görselleştirirken nasıl bir süreç takip ediyorsunuz?
Az önce dediğim aşamalar aslında uzun süreli aşamalar. Laf lafı açar, yani bir imaj - bir fikir, başka başka fikirlere götürür. Böylesine yoğunlaşma aşamaları olmadan ideale ulaşmak söz konusu olamaz. Olursa da şans olur. Yani ortada çok yoğun bir deneysel üretim söz konusu. Bu işin özünde “merak” var, “neden olmasın” diyen denemeler var. Bir önemli husus da “ön görme” dir. Pek çok alternatif arasından doğru seçim yapmak, sonuçlandığında nasıl olacağını kestirmek gerekir. Ama benim eserle hesaplaşmam hiç bitmez. Sergi açılışından 5 dakika öncesinde bile değişiklik yapabilirim.
Eserlerinizde kullandığınız objelerle mekansal yerleştirmeler kurguluyorsunuz. Bu bağlamda tasarım ve mimari; sanatsal üretiminize nasıl entegre oluyor?
Özellikle mekana uygun yerleştirmeleri severek yaptığım bir gerçek. Öyle yerler vardır ki ilham verir. Yapılan iş de mekan ile bütünleştiği ölçüde başarılı olur. Dolayısıyla fikir aşamasında mekanı bizzat görmek önemlidir. Hatta ideal olan sergi mekanında denemeler yapmak… ama bu olamıyor. Genellikle gönderilmiş fotoğraflar üzerinden simülasyonlar yapıyor, sergiyi kurguluyorum. Yapacağım işleri iki şekilde sonuca ulaştırıyorum. Ya önceden ürettiğim fikirlerin içinden uygun olanı seçer, mekana uyarlarım yada oraya özel yeni bir fikir üretirim. Her ikisinde de, özellikle şekillenme aşamasında, mimari önemli bir rol oynar.
Bilişim teknolojilerinin hızlı değişim gösterdiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu durum sizin sanat üretiminizi ve sergileme şekillerinizi nasıl etkiliyor?
Aslında çok karmaşık bir dönemden geçiyoruz. Her geçen gün yeni bir mecra çıkıyor karşımıza. Gündelik hayatta bu yeniliklere kayıtsız kalmak neredeyse imkansız. Sanatta da öyle. Ben yeni teknolojilere hep açık olmuşumdur. Tablet ile desen çizme, fotoğrafta çeşitli efektler… gibi gibi. Ama bana uygun olup olmadıklarını da her zaman sorgularım. Faydası varsa ne ala, ama dikkatli olmak da lazım diye düşünüyorum. Yoksa hayat denemelerle geçiverir.
Baksı Müzesi’nde gösterimi devam eden Aşina isimli serginiz Türkiye’de gerçekleştirdiğiniz en kapsamlı serginiz. Baksı kuruluş şekli ve konumu ile çok özgün bir müze. Bu durum serginizin içeriğini ve anlatımını nasıl etkiledi?
Evet Baksı Müzesi hem iç hem de dış mimarisi açısından çok özgün bir Müze. İçeri girince sizi etkileyen büyük bir boşluk var. Abartarak söylüyorum; sanki Ayasofya’ya girmiş gibi… Böyle bir mekanda sergi kurgulamak kolay değil. Hakkını vermek gerekir. Aksi takdirde mekan sergiyi yutuverir. Müzenin duvarları çok yüksek mesela. Alışık olmadığım bir durumdu bu. İşler de ona göre olmalıydı. Serginin benim için en önemli tarafı, yerel - bölgesel malzemeler kullanmak ve yerinde üretmiş olmak. Herkesin bildiği, özellikle o yörede yaşayanların iyi bildiği, bu sıradan malzemelerin, bir müzede sergileniyor olması çok önemli. Bu yönüyle sergi, bölge halkının çağdaş sanat konusundaki ön yargılarının giderilmesine biraz olsun katkı sağlamıştır diye düşünüyorum.