Ardı arkası kesilmeyen bir çokluklar dünyası içinde insanlar birbirine temas etmeden yaşayıp gidiyor. Kimse içe dönüp bakmıyor, kendiyle yüzleşmekten, yalnız kalmaktan imtina ediyor.
İçten içe böyle manevi bir ihtiyaç var ve kendi çapımızda bu ihtiyaca tercümanlık ediyoruz. İhtiyacı karşılayamasak da böyle bir ihtiyacın üzerine biraz düşündürmek bile başarı olurdu. Bizi motive eden varoluşun, varlığın kendisi olabilir.
Yoğunluk ekibi ile işbirlikleri üzerinden ilerleyen çalışma metodoloileri ve motivasyon kaynakları üzerine sohbet ettik.
Kolektif olarak günümüzde ortak üretim kavramını nasıl yorumluyorsunuz? Ortak üretim etrafında gelişen çalışma biçimlerinize nasıl karşılık buluyorsunuz?
İki türlü ortak üretim şeklinden bahsedebiliriz. Birincisi ekip olarak kendi içimizdeki iş paylaşımıyla oluşan işbirliği. İkincisi de dışarıyla oluşan işbirlikleri.
İlki için konuşacak olursak ekipte çekirdek olarak üç kişiyiz. Elif daha çok koordinasyon, işleyiş ve finansal mevzulara bakar. Ben fikirleri alıp biçimlendirir, bir kurguya oturtur ve sanatsal süreci yönetirim. Nil ise ekibi kavramsal olarak yönlendirir ve ilk fikirler genelde ondan çıkar. Böyle bir iş bölümümüz var. Ekibe sıklıkla asistanlar, stajyerler veya proje bazlı çalışan kişiler eklenir. Bunun dışında ekipten sayılan ve teknik işlerimizi çözümleyen birkaç arkadaş daha var. Onlara proje bazlı diyemiyorum çünkü aşağı yukarı her projemizde onlarla çalışıyoruz. Sergen örneğin teknik işlerden sorumlu iken, zaman zaman ses tasarımı yapıyor. Nezih ise mekanik düzenlemelerin yanı sıra, zaman zaman sanatçı olarak yeralıyor.
Bunun dışında proje bazlı olarak dışarıdan sanatçı katılımı olabilir (çeşitli sergilerimizde olduğu gibi) veya bu bir tasarım işiyse, uygulama kısmında dış firmalardan destek aldığımız durumlar şeklinde olabilir. Bir diğer durumsa başka bir tasarımcı-sanatçının davetiyle projeye dışarıdan dahil olduğumuz ortaklıklar.
Mekanı eylem üzerinden yeniden yorumlayan ve atmosfer üreten bir çalışma biçiminiz var. Bir nevi Senaografi (Scenography) tasarlıyorsunuz. Proje süreçlerinizi ve brieflerinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
Mekan üzerine tartışma başlatan sergiler yapan bir inisiyatifin yanı sıra, senografik kurgular ve mekan içi atmosfer kurma konusunda yoğunlaştığımızdan mimarlık, tasarım ofisleri tarafından danışılan ya da ‘commission edilen’ bir ofise dönüştük.
Böyle bir iş geldikten sonra bir süre fikir üzerine düşünür ve bir fikir filizlendirip ortaya atarız. Eğer karşı taraf fikre sıcak bakarsa üzerine tekrar biraz çalışır, görselleştirmeler yapar, maketler üretip toplantı yaparız. (Karşı taraf dediğim işi bize getiren ortaklar) Herşey yolunda giderse iki taraf birleşir ve bir sunum hazırlar. Bu işveren kişilere sunulur. Eğer işi direk biz almadıysak iletişim ve finansal mevzulara karışmak istemeyiz. Süreç başladıktan sonraki bölümler işten işe tamamen bağımsız olduğundan bundan sonraki kısım durumun niteliğine göre çeşitlilik gösteriyor.
Soldan sağa: Sublim / Zorlu PSM, Su Ruhu hazırlık aşaması, The House, 15. İstanbul Bienali / Fotoğraf: Sahir Uğur Eren, The House, 15. İstanbul Bienali
Senografi ve gerekliliği üzerine çevrenizde nasıl bri algı var? Bu algıyı kuvvetlendirmek için neler yapıyorsunuz? Bir misyon hissediyor musunuz?
Senografi gerekliliği üzerine bilinç neredeyse hiç yok. İş verenler çeşitli hoşluklar istiyorlar ama bunun neye yol açacağından, eylem kurgusunu nasıl değiştireceğinden haberleri olmuyor. Misyon üstlensek de bunu gerçeğe dönüştürmek biraz hayalcilik olur. Çünkü firmalar hep daha önce başka yerde görüp hoşuna giden ve aslında kendi yerlerinde hiç çalışmayacak birşey talep ederek geliyorlar. Bunu ikna etmek için elbette yoğun bir şekilde dil döküyoruz ama sanırım ikna kabiliyetimiz o kadar güçlü değil. Örneğin biz aksini gerektirecek bir durum olmadıkça bir dil birliği üzerinde durmaya çalışıyoruz. fakat işveren ne kadar çok çeşit, o kadar iyi şeklinde düşünüyor. Hatta etraf dolu görünmeli, boşluklar azalmalı şeklinde düşünüyor.
Halbuki boşluk her sanatta olduğu gibi mekanı tasarlarken veya mekanda bir kurgu düşünürken de hayati derecede önemli. Keşke bilseler.
Bademlik Tasarım Festivali 2018
Akademi, enstitü, vakıf ve kurumların etrafındaki pratikleriniz ve işbirlikleriniz nasıl şekilleniyor?
Akademilerde ve enstitülerde dersler, seminerler ve workshoplar veriyoruz. Hepsi mekan üzerine olan düşüncemiz ve dünyaya bakış açımız üzerine oluyor. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde 2016 senesinde verdiğimiz pilot bir ders olan ‘Atmosferler’, mekan üzerine olan algımızın altında hangi düşüncelerin yattığı, neleri nasıl dışarda bırakıp neleri dahil ettiğimiz üzerine yarı teorik yarı pratik bir ders. İlk etapta kurucu düşünceleri inceliyoruz. Ders farklı sanat-tasarım disiplinlerinin uygulama örnekleriyle detaylanıyor. Dersin son 5-7 haftalık bölümünde ise bu kurucu düşünceler üzerine bir proje taslağı şekillendirmelerini bekliyoruz. Bu kısımda her hafta proje kritikleri yapılıyor. Aldığımız geri dönüşler son derece doyurucu oldu. En kısa zamanda tekrarlayacağız.
Axis Mundi, 2014, Adahan, İstanbul / Fotoğraflar Cemal Emden, Orhan Cem Çetin
İçinde bulunduğunuz coğrafyada sizi motive eden ve üretmek için yapıcı kritikler veren durumlar, kırılımlar, yıkımlar neler?
Esasında dürüst olmak gerekirse son 4-5 senede, yani inisiyatif kurulup faaliyete başladığından beri çok motive edecek birşey olmadı, bilakis sürekli bir felaket olacakmış havasında yaşıyoruz. Gündem sürekli kabarık, sürekli bir yerler yıkılıyor, kültür endüstrisi güncel hayatı mahvetmiş, vahşice bir rekabet ve satın alma çılgınlığı var. Ardı arkası kesilmeyen bir çokluklar dünyası içinde insanlar birbirine temas etmeden yaşayıp gidiyor. Kimse içe dönüp bakmıyor, kendiyle yüzleşmekten, yalnız kalmaktan imtina ediyor. Yüzeylerde gezinen ve hiç derine dalmak istemeyen bir toplum olduk çıktık.
İçten içe böyle manevi bir ihtiyaç var ve kendi çapımızda bu ihtiyaca tercümanlık ediyoruz. İhtiyacı karşılayamasak da böyle bir ihtiyacın üzerine biraz düşündürmek bile başarı olurdu. Bizi motive eden varoluşun, varlığın kendisi olabilir.
Çağdaş mimarlık/tasarım/sanat sahnesinde sizce öne çıkan tartışmalar/başlıklar neler?
Sanat alanında uzunca bir süre katılım, ilişkisellik, açık yapılar gibi meseleler gündemdeydi. Son senelerde etkisi azalsa da bir süre daha duymaya devam edeceğiz gibi.
Tasarımda da daha çok antroposen üzerine yazılıp çiziliyor. Aslında hepsi de son derece mühim konular. Biri insanları sınıfsal bağlamda birbirleriyle ilişkileri bağlamında inceler sorunlarını saptamaya, dikkat çekmeye çalışırken diğeri insanlığın geleceğini, insan olmanın ne demek olduğunu inceliyor. Örneğin geçtiğimiz İstanbul Tasarım Bienali bu tartışmalar ekseninde çok verimliydi .
Teşekkürler!