Röportaj: Dilek Öztürk, Yağmur Rüzgar
Fotoğraflar: Pinar&Viola izniyle
“Eğer bir şeye yeteneğin varsa bunu sorgulamak için kullan.”
Pınar Demirdağ 'kritik eden tasarım' olgusunu, görselin gücünü kullanarak kitlesel farkındalığı arrtırmaya yönelik yorumluyor. Kanvasları olarak tanımladıklar tekstil üzerinden bu yönde baskı ve üç boyutlu çalışmalarını sürdüren Pinar&Viola'nın kurucularından Pınar ile bir araya geldik.
Desen koleksiyonunu kendi kendinize mi çıkarmaya başladınız yoksa daha çok markalar, tüketim alışkanlıkları gibi dinamikler mi sizi yönlendiriyor?
Güzel bir soru. Bunu daha önce hiç kimse sormamıştı. Ben mutlak doğruluğu anlatayım sonra bunun nasıl karıştığını anlatırım. Viola ve ben Hollanda’da Sandberg Instituut’de tanıştık. Benim çok Fransız bir eğitim hayatım oldu. Her şeyi daha güzel, çekici, yaldızlı yapmak üzerine… Viola da Hollanda’da okudu, o da çok Dutch bir eğitim aldı.
Bizi buluşturan okul, bence dünyanın en zor okulu çünkü entelektüel yetiştiriyor, o programı bitirdiğin zaman ‘kritik yapan sanatçı’ oluyorsun. Orada bana öğretilen en önemli şey: “Eğer bir şeye yeteneğin varsa bunu sorgulamak için kullan.” Bu benim için çok önemli çünkü elinde her şeyi güzel yapmak gibi bir yetenek varsa, bunun üzerine sorgulamayı koyarsan gerçekten molotov kokteyli bir şey çıkıyor ortaya.
‘Kritik tasarım’ çok asosyal anlamlara çekilebiliyor. Eleştirmek her zaman çok çekici bir şey değil. Biz görselliğin çekiciliğini ve eleştirinin gücünü kullanarak işler yapıyoruz. “Bunu nasıl yapıyoruz?”u şöyle farkettik. Okuldayken tanıştık ve orada karar verdik ki, biz ne yaparsak yapalım insanlara bilgi katmak istiyoruz, eleştiri yapmak, insanları düşünceye yeltendirmek istiyoruz. Oradan da şunun algısına vardık, bir şeyi birine yaptırtmak için onu çok çekici kılman lazım çünkü cezalandıran bir toplumda yaşamıyoruz, ödül toplumunda yaşıyoruz. Orada da “görsel şeker” dediğimiz bir şeyle ödüllendirmeye karar verdik.
Pinar&Viola, Polyamory
Bir şeyi birine yaptırtmak için onu çok çekici kılman lazım çünkü cezalandıran bir toplumda yaşamıyoruz, ödül toplumunda yaşıyoruz. Orada da “görsel şeker” dediğimiz şey devreye giriyor.
Görselin gücünü buna eklemek gibi bir şey.
Evet, aynen. Çünkü bütün kapitalist toplum bir şeyleri bazen korkutarak çekici kıldırabiliyor. Aşağılayarak da bir şeyi çekici kıldırabiliyorsun.
Manipüle ediyorsun.
Evet, manipüle edebiliyorsun. Biz de görselin gücünü kullanarak, insanları ‘subjects that truely matter’ üzerinde düşünceye yeltendirmek istedik. Bu çok uzun bir konu gibi gözüküyor ama şu kadar basit bir şeyden ortaya çıktı: ‘’Viola, bence bizim başarılı olmamız için özümüze dönmemiz lazım.’’ ‘’Ne demek istiyorsun?’’ ‘’Bakıyorum çevremdeki bütün sanatçılara, tasarımcılara; tipine bakıyorsun, işlerine bakıyorsun, ikisi de aynı. Yani demek ki, özü neyse onu yansıtıyorlar.'’
İçimize döndüğümüz zaman; biz neyiz, neyi seviyoruz, ne yapmaktan hoşlanıyoruz diye oturup yazdık. Oradan ‘critical design’ ortaya çıktı. Bütün bu sanat-tasarım araçlarının arasında en çok ilgiyi modanın aldığını farkettik. Çünkü çok kısa, durmadan değişiyor, üstüne giyiyorsun. Yaptığımız işin mutlaka değişen teknolojilerle, değişen gerçeklikle, algıyla ve modayla alakası olmasına karar verdik. “Gelecekte insanların nasıl görseller görmek istediği” üzerine koleksiyonlar oluşturma yoluna girdik.
Pinar&Viola for Adidas
Yani bu genel olarak bütün dünyaya mı hitap ediyor yoksa belli bir kesime mi, entelektüel insanlara mı, sanatçılara mı?
Şimdi belli bir kesim dediğin, entelektüel ve sanatçılar genelde rol model olarak geçiyor. Eğer kitlesel algıdan bir şemsiye olarak bahsedersek, o şemsiyenin tepesi düşünüyor, ondan sonra başka bir şemsiyenin tepesine geçiyor ama ivmeyle, yere düşmeye başlıyor, yani kütleye iniyor. Belki şimdi yaptığım iş entelektüel kitleye hitap ediyorsa, bundan sonraki senelerde şemsiyenin alt taraflarına da düşmeye başlıyor.
Kıyafetlerimiz dediğin, sizin tasarladığınız desenler ve baskılar üzerinden gelişiyor haliyle. Bir sanat eseri yapacaksan bir araca ihtiyacın var. Bu heykel olabilir, video olabilir ya da enstalasyon… Biz kanvasımızı tekstil olarak kullanıyoruz.
Pinar&Viola, Paris heart Club ve Healing Koleksiyonu
Paris Heart Club mesela...
Çok oksimoron bir şey aslında Paris Heart Club çünkü Paris’te her şey özel klüp üzerinden geçiyor. Heart Club diye bir şey yok.
Aslında burada da sorgulayıp kritik ettiğiniz taraf daha çok. Tabii her şeyi de eleştirip bükmüyoruz, bazen de onu daha çekici kılıyoruz. Mesela Ayahuasca yaptık geçen sene ve orada şamanlardan aldığımız ilham ile bir baskı gerçekleştirdik. Ondan sonra Avustralyalı bir moda tasarımcısı ondan kimonolar yaptı. Oradan 'Mass Awareness’ isimli bir t-shirtümüz var.
Şimdi bu desenleri tasarlıyorsunuz, ama bu desenleri kullanmak isteyen moda tasarımcısına da satıyorsunuz.
Kim olduğuna bağlı olarak satıyoruz ya da veriyoruz. Ne şekilde kullanacağını ve nasıl koleksiyona gireceğine ikna olmanız lazım. Mesela Ikea icin yaptığımız printlerin tüm kullanım hakları Ikea’ya ait. Yani bu ürünlerden bir sergi yapamıyoruz. Aynı şekilde Koché de öyle.
O nasıl çalışıyor?
Birkaç farklı opsiyon var. Eğer Pınar&Viola koleksiyonuysa, buna hiç kimse sahip olamıyor, çünkü bu bir sanat işi. Mesela birisi sanat işi satın alabiliyor, ama ne olursa olsun bunu sergileme hakkı hala bizde. Mesela geçen sene Dice Kayek ile bir işbirliği yaptık. Koleksiyondan ziyade bir parça yaptık. Bizim Paris Heart Club baskılarımızı kullanarak Dice Kayek ürünleri yaptılar.
Sınırlı sayıda mı üretildi?
Evet. Kazanılan bütün para Türkiye’de kız çocuklarını okutma vakfına gitti.
Pinar&Viola, IKEA Koleksiyonu
IKEA nasıl bir süreçti peki?
Çok enterasan bir süreçti. Çat diye bir email düştü; koleksiyon yapmanızı istiyoruz diye. Böyle bir şeyi hep istemiştik. Yani; Pınar Viola ‘progressive image’ koleksiyonları çıkarsın, geleceğin desenlerini yapsın, bir nevi imaj inovasyon laboratuarı gibi çalışalım ve bu koleksiyonlar da bize müşteri getirsin. Yani risk almamızın bize müşteri getirmesini istedik. IKEA bizimle iletişime geçti ve onlar için bir koleksiyon yapmaya başladık. Koleksiyon bittikten sonra, bizi IKEA merkezinden bir konuşma vermemiz için çağırdılar. Markanın kreatif lideri Henrik Most’a bizi nasıl bulduğunu sorduk. ‘’Sizin koleksiyonlarınızı takip ediyorum,’’ dedi. Scandal Aqua isimli koleksiyonumuzu gördükten sonra bizimle iletişime geçmiş. Scandal Aqua için yüzey olarak havlular kullanmıştık. Bu proje üzerinden bizim ev ürünlerinin üzerine manalı desenler yapabileceğimizi görmüş.
Benim ulaşmak istediğim kitle sadece şemsiyenin tepesi değil, şemsiyenin her tarafı. Mesela teyzelerim geliyor showlarımıza, ‘’Bu renkler ne güzel! Bir tane de ben almak istiyorum,’’ diyor ve o kadar mutlu oluyorum ki. O renkler onu o kadar mutlu ediyor ki. Teyzem renkleri için alıyor, eski öğretmenim orada kullandığım figürler için alıyor, bir yazar üstünde kullandığım Paris Heart Club’ın oksimoronluğu için alıyor… IKEA’nın bize dediği şey ‘’Siz çok farklı insanlara ulaşabilme kapasitesine sahipsiniz. O yüzden sizle çalışmak istiyoruz.’’
Pinar&Viola, Mother Earth
Her senenin bir teması mı var?
Tabii. 2016’nın teması ‘iyileşmek’ti, 2015’in ‘polyamory’, 2014’nin ise ‘finding nature, animal instinct’ idi. İyileştirmenin altında Paris’i iyileştirmek var çünkü bizim çok canımız yandı son terör olayları ile ilgili. Türkiye de…
Ekip, stüdyo nasıl? Fiziksel olarak nerelerdesiniz?
Şu an inanılmaz bir geçiş dönemindeyim. Pınar&Viola Hollanda’da doğdu, Paris’de büyüdü, şimdi de Los Angeles’a akıyor.
Paris’e neden taşındınız? Orada peki nasıl bir atölyeniz vardı?
Moda. İşimiz oraya götürdü çünkü. Evimiz çok güzeldi. Şu an orda değiliz. Orada hem yaşadığımız hem çalıştığımız bir evdi. Centre Pompidou’nun karşısında, bundan önceki de Notre Dame’ın karşısındaydı. Eğer bir şeyde iyiysem, ben iyi ev bulmaktan çok iyiyim. Hep en iyisini buluyorum, hiç şaşmadım şu ana kadar. Nasıl yapıyorum bilmiyorum. Birkaç taktiğim var.
Niye Los Angeles?
Çünkü Los Angeles… Aslında sadece Los Angeles değil. Los Angeles ve San Fransisco, California’nın tamamı, gelecekte kullanacağımız her şey oradan çıkıyor ve ben onlarla çalışmak istiyorum.
Pinar&Viola, Made You Come Here video görüntüleri
Ama New York değil de Los Angeles mı sanki?
Evet çünkü New York hiçbir şekilde benim kafa yapıma uymuyor. İnsanlığını sıkıp o damlayan şeylerden fayda almak benim mantığıma sığmıyor.
Pınar&Viola her zaman dokunulmaz bir sanatçı ikilisi olarak kalacak. Eğer daha fazla teknoloji ve inovasyon yönü güçlü olan müşteri almak istiyorsam da LA’de, şimdi daha ismi belli değil ama, yeni bir şirket kuruluyor.
Viola ile olan işbirliğimden ayrı olarak, hayallerimdeki proje üzerine çalışıyorum. Bu da Los Angeles’ta, VR/AR aracılığıyla, refah ve güçlenme konularında dönüşümlü deneyimler yaratan bir teknolojik sanat şirketi kurmak. Güncel bilim ve sanatın en yüksek seviyesinin bir kombinasyonu olacak. En yeni görsel teknolojilerini kullanarak progresif yenilikler ve dönüştürücü deneyimler yaratma peşinde koşan bir enstitü.
Dönüşüme ve değişime açık olabilmek çok önemli.
Aynen. Başka yolun yok, hayatta kalmak istiyorsan. Her sektörün inovatif bir bakış açısına ihtiyacı var. İmaj çok enteresan bir şey, hava gibi, her yerde. O yüzden mesela bir halıcı ‘’Gel bir tasarım yap,’’ diyor ama o yüzeyde nasıl hikayeler anlatabilirsin? Buraya dünya haritası koyarsın, aç olan ulusları yazarsın, kim yardım veriyor, kim alıyor… Al sana bilgi. Yüzey bir bilgi olarak var olabilir.
Yine aslında kendi işlerinize devam edeceksiniz ama sen onun dışında bir şeyler yapıyor olacaksın.
Evet, aynen öyle. Ama ne olacak biliyor musun? Ben o kadar eminim ki. Los Angeles’ta kuracağım yeni şirket fikirlerini Pınar&Viola ile konuşup gerçekleştirecek. Viola da orda benim fikir annem olacak yani, benle beraber fikir üreten kişi olacak. Yine çok akışkan.
Peki şimdi Los Angeles’ta atölye, ev… Ne durumdasın?
Ben şu ana kadar yaptığım her şeyi, içimdeki ateşle çabucak yaptım. Bir şeyi çabucak yaparsan o zaman oluyor ama belli bir mantıkta kararlar verip, bir tık durup, doğru adımları atmak daha sürdürülebilir. Önceden verdiğim kararlar sürdürülebilir değildi, evren elimden tuttu.
Bir noktadan sonra onun daha mantıklı bir çerçeveye oturmasını sağlıyorsun.
Bence şirket yönetiminde görev dağılımını doğru kişilere vermek, uzman olmadığın konulara, o konuları iyi bilenlere bırakıp, kendime inovasyon ve üretim alanlarında daha çok zaman yaratmak, şirket içerisinde bu dengeyi kurmak çok önemli. Senle yürüdükçe o da seni anlayıp, yönlendirmeye başlıyor ve sana yaratacak alan kalmış oluyor. Bütün tasarımcıların en büyük sorunu bu. İş büyümeye başlıyor, sonra boğuluyor; web sitesine mi baksın, ona mı baksın şuna mı baksın…
Yeni projelerin?
Şimdi kalbimi inanılmaz çarpıtan bir proje üzerine çalışmaya başlıyorum, Maya Vakfı ile beraber. Maya Vakfı, Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocukları rehabilite ediyor ve onlara kreatif olanaklar sağlıyor, hayal güçlerini destekliyor. Eğer acayip güzel bir obje, arzu nesnesi yaparsan ve desen ki ‘’Bu üstündeki deseni kim yaptı biliyor musun?’’ Mesela yağmurluk yaparsan. Yağmurda korunmaya ihtiyacın var, aynen o çocukların korunmaya ihtiyacı olduğu gibi. Onlarla böyle bir koleksiyon yapacağız. O yüzden yeni kuracağım şirketle kurumsal sorumluluk projeleri de yapacağıma inanıyorum.
Çok teşekkürler!