In-Between Tasarım Platformu Spotlight + Podcast serisi yeni sezonunda United Colors of Benetton işbirliği ile yaratıcı genç profillerle birbirimize ve dünyamıza daha iyi davranmanın yollarını arıyor. Spotlight X Benetton işbirliği kapsamındaki on birinci konuğumuz ‘Birlik’ teması kapsamında Tanrı Misafiri’nin kurucukları Müge Tüzer & Müge Büyüktalaş.
Tanrı Misafiri nasıl başladı?
Müge Büyüktalaş: Pandemi döneminde zaten yemekler pişiriyorduk. Bir gün Müge daha çok yemek pişirip insanları da davet etmeyi önerdi. En azından komşularımızı ve arkadaşlarımızı çağıralım dedik. İlk başta yürüme mesafesinde oturan tanıdıklarımız gelmeye başladı. Daha imece usulüydü.
İsminize nasıl karar verdiniz?
Müge Tüzer: Haftasonu canı sıkılan herkesi yemek yaptığımız binaya çağırıyorduk. Lalin diye bir arkadaşımız projenin ismini buldu. Madem herkes gelebiliyor, ismi Tanrı Misafiri olsun dedi. Yemek yaptığımız bina da kolektif bir binaydı. İçinde birçok sanatçı atölyesi bulunuyordu. Böyle olunca her şey daha kolay oldu. Mesela Zeynep Severge’nin seramik atölyesinden tabaklarımızı alıyorduk. Tuğba Geçgel boş vakitlerinde bize yardım etti.
Arkadaşlarınızdan başka kişiler nasıl dahil olmaya başladı?
MT: Arkadaşlarımızın arkadaşları da gelmeye başlamıştı. Daha sonra anons etmeye karar verdik ve bir marka kimliği yarattık. Ada Tuncer bize logo tasarladı. Tanrı Misafiri hesabımızdan yemekleri duyurmaya başladık. Sonrasında her hafta 2-3 kere yemek yaptığımız bir sürece dönüştü.
Kaç kişilik bir ekibiniz var?
MB: Artık insanların bildiği ve gastronomik bir beklentiyle geldiği bir yere dönüştük. Her etkinlik katılımcı sayısına göre de şekilleniyor. Genellikle mutfakta 3 şefimiz ve serviste 2 kişi oluyor. Zaman zaman müzikli etkinlikler yapıyoruz. Bize eşlik eden arkadaşlarımız oluyor. Genelde 8 kişinin altına düşmüyoruz diyebilirim.
Sofranın bir araya getirici etkisini etkinliklerinizde görmek mümkün. Restoran deneyiminden farklı olarak, mekandaki katılımcıların tanışabileceği bu atmosferi nasıl yaratıyorsunuz?
MT: İlk başlarda birbirini tanıyan çok fazla kişi geliyordu. Tanımayanlar da tanışmaya başlamıştı. Kalabalığın içinde birbirini tanıyan insanların sayısı bunu sağladı sanırım.
MB: Başlangıçtaki kolektif ilerleyişin de etkisi oldu. Herkesin arkadaşları dahil oluyordu dolayısıyla çember genişledi ve daha çok insanın tanıştığı bir hale geldi. Ama bu bir tanışma etkinliği değil. Böyle bir vaadimiz yok. Biraz daha organik ilerleyen bir süreç diyebiliriz. Bazen bazı yemeklerimizde iki kişilik masaların yoğunlukta olduğu ve gelenlerin baş başa vakit geçirip oradan ayrıldıkları da oluyor.
Bu yemekler sayesinde bir topluluk da oluşturuyorsunuz. Sizce bu topluluğun ortak noktaları neler?
MB: Bir topluluk hissi olduğuna katılıyorum. Yeni şeyleri denemeyi seven, güzel yemek yemeyi seven, sofra kültürüne heyecan duyan kişiler diyebiliriz.
MT: Gelebilen herkesin özgür hissedebileceği bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Karışık bir kitle var. Bazen yaş ortalamaları da çok farklılık gösterebiliyor.
Yeni projeniz Happening ile sanat ve gastronomiyi buluşturuyorsunuz. Bu projeden bahseder misiniz?
MB: Yaz sonrasında kapalı bir alana geçmeye ihtiyaç duyduk. Yakın arkadaşımız Ulaş Parkan’ın Ambidexter adında bir sanat galerisi var. O bize bir sanatçısının kullanmayı bırakmak üzere olduğu bir resim atölyesinden bahsetti. Mekanı gördük ve çok sevdik. Bunun üzerine Ulaş ile bir iş birliği yapıp devam eden bir serginin içerisinde yemek deneyimi tasarlamak istedik. Fikri bununla da bırakmadık. Her bir oda kendi içinde bir deneyim alanına dönüşsün istedik. Bu odalar da zaman içerisinde değişecek. Bu sırada arkadaşımız Esra Gülmen’e fikrimizden bahsettik. Bize “Happening” ismini önerdi ve bir logo tasarladı. Lalin de bizim için Jean Cocteau esintili bir oda tasarladı. Açılışta serginin içerisinde bir yemek enstelasyonu yaptık. Bundan sonra böyle şeyler de yapmak istiyoruz.
Daha önce Tanrı Misafiri sofrasına oturmamış birine ne söylersiniz?
Alışılmış restoran deneyiminin dışında bir deneyim olduğunu söyleyebiliriz.
Birbirimize ve dünyamıza daha iyi davranmak için önerileriniz neler?
MB: Kendi psikolojilerimizi iyi tutmak yapılabilecek en iyi şey olur sanırım.
MT: Önyargısız ve anlayışlı olmayı öneririm. Birbirimizi ötekileştirmemiz büyük bir sorun günümüzde.
Instagram’dan hakkınızda gelen soruları topladık:
Başka şehirlerde yemek düzenliyor musunuz?
MT: Ocak ayında Kapadokya’da yemek düzenliyoruz. Periyodik olarak şehir dışında bir yemek düzenimiz yok. Şehir dışında bize uygun opsiyonlar olduğunda buna her zaman açığız. Organizasyon açısından uyum çok önemli oluyor.
MB: Sadece Türkiye şehirleri değil Almanya ve Fransa’nın şehirlerinde de yemek planlarımız var.
Katılmak ücretli mi? Bir koşulu var mı?
MB: Katılmak ücretli. Bir koşulu yok.
MT: Ücretler yemekten yemeğe değişkenlik gösteriyor. Mekan kiralamalarımız gibi faktörler ücreti etkileyebiliyor. Her etkinlikten önce rezervasyon yaptırmak isteyenlere menü, katılım saati, adres ve fiyat bilgisi veriliyor. Ön ödeme yapıldıktan sonra rezervasyonu oluşturuyoruz.
Yemekleri siz mi yapıyorsunuz?
MT: Yemekleri eskiden ben yapıyordum. Artık katılımcı sayısından ve beklentiden ötürü ben yapmıyorum. Tanrı Misafiri’nin ruhuna uygun şeflerle çalışıyoruz.
MB: Yeni dönemde birkaç günlüğüne daha deneyimli şeflerle iş birliği yapacağız. Bu kış ve yazı kapsayacak şekilde “Chef Residency” projemize başlayacağız.
Podcast & Röportaj: Özge Adanır