Fotoğraflar: Anders Sune Berg
Bu yaz, Olafur Eliasson'un Versailles Sarayı'nda gerçekleşen sergisini deneyimleme şansımız oldu. Bu deneyim, 18. yüzyıldan kalan yapı ve bahçelerinin içerisinde Olafur'u izleme oyununa dönüştü. Olafur Eliasson, bu sergi için bir süre Versailles Sarayı'na misafir olmuş ve mekanı hem fiziksel, hem sosyal, hem de kültürel yönleri ile incelemiş.
"Bugün her ne kadar Versailles'a farklı bakıyor olsak da, buraya geldiğimde kendime şu soruyu sorarım: Ziaryetçi bu iknoik sahayı nasıl görüyor, nasıl değerlendiriyor? Bu mekan size ne yapıyor? Herkes kendini kral gibi mi hissediyor?"
Sarayın hem iç mekanında hem de bahçelerinde, bazen hiç farkında olmadan karşıma çıkan, bazen de bulmak için elimde harita ile yola koyulduğum çalışmalar Eliasson'un tasarım ve sanat pratiğindeki izlerini taşıyordu. Dairesel formlar, sis ve su gibi doğal elemanlar kullanarak yaratılan yeni gerçeklik algısı, iç içe geçen aynalarla kullanıcı ile etkileşime geçen illüzyon mekanları; saray içinde Olafur'u takip ettiren ipuçlarından birkaçı. Sergiyi temsil eden, bahçelerin ana aksında yer alan ve farklı noktalarından izlenebilen şelale yerleştirmesi; vinç, su, paslanmaz çelik, pompa sistemi, hortum ve çakıl taşları kullanılarak inşa edilmiş.
Olafur Eliasson kariyerinin son 25 yılında; günümüzde endüstri toplumunun yüzleştiği tartışmalar ve durumları ekolojik yoldan ele alarak optik gereçler üzerinden gerçekliği sorgulama biçimlerine odaklanıyor. Eliasson Versailles'daki projesinde de yine doğal elemanlar üzerinden benzer bir sorgu yaratıyor ve bunu mekanın gücü ile eşleştiriyor.
Versailles Sarayı hiç şüphesiz buraya gelen herkesi güçlendiren ya da en azından böyle hissettiren bir yer. Ziyaretçi geçici bir süre de olsa kendi hakimiyetini hissediyor. Herkes bir günlüğüne de olsa kral olabiliyor. Sergide yer alan su, ışık dağılmaları, aynalar ile verilen karmaşa hissi, hareket eden gölgeler gibi metaforlar kullanarak sarayı kendi gözünden seyirciye aktarıyor.