Koleksiyon “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” temalı 2017 ofis serisinde mekanın özgürleştirilmesine odaklanıyor.
Koleksiyon, Koray Malhan’ın tasarım ve marka direktörlüğünde, çoklu sonuç imkanlarına açık, zamanla dönüşebilecek bir sisteme oturan “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” teması altında yeni ofis tasarımlarını sundu. Self Organised, tekil ünitelerin bir araya gelerek farklı kompozisyonlar ile sonuçlandığı, farklı tasarımcıların katılımı ile çeşitlenen bir seri. Yeni seride Koray Malhan'a Studio Kairos, Metrica, David Fox, Andreas Krob ve Koz Susani Design eşlik ediyor.
Koleksiyon Tarabya genel merkezinde gerçekleşen ön gösterimde; geçtiğimiz Ekim ayındaki Orgatec fuarında sergilenen yeni ofis kurgusunun başlıkları açıldı. Koray Malhan; “Design and Pathos” isimli konuşmasında, temelde bizi insan yapan şeylerden ve dilbilimi, semiyoloji, müzik arasında kurduğu bağları, zaman içerisinde ürünler ile nasıl ilişkilendirdiğinden bahsetti.
Geleceğin ofisi elinde bir tablet ile dolaşan kişinin tanımladığı her mekan, her hareket olabilecek.
“Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” temalı yeni koleksiyon, kentsel devir ve mekanın özgürleştirilmesine odaklanıyor. Kendini örgütleyen şehir, kendi alanını organize eden bir ofisin temeli olabilir mi? Koleksiyon’un geçtiğimiz sene Umberto Eco’nun “Açık iş” kavramından yola çıkarak oluşturduğu, çalışma kavramını sondan-başa ya da alttan üste okuduğu “Re-work” serisinde, tamamlanmamış döngülerin katılımcı dinamikleri ile ‘açık’ bir şekilde değiştiğini gözlemlemiştik. Bu seneki çalışma alanı temasını ise; 17. ve 18. yüzyıl kentlerinin plan şema ve hiyerarşisine karşı alınabilecek tavırların farklı halleri olarak okuyabiliyoruz.
Malhan’ın son 6 yıldaki dilbilimi, semiyoloji, müzik arasında tanımladığı ilişki türleri ve bunun tasarıma yansımasından bahsetmek istiyorum.
Tasarımcılar, sıfırdan herhangi bir şey tasarlamaya odaklandıklarında çok vasat sonuçlarla karşılaşabiliyorlar. Varacağın yere bildiğin noktadan gitmek her zaman doğru olmayabilir. Bu noktada tasarımcıların müzikten öğrenmeleri gereken bu. Burada da klasik dönemde müzikal ödünç alma yönteminden; “Açık Müzik” kavramından bahsetmek gerekiyor. Besteciler kendilerinden önceki dönemleri deşifre etme şansı elde ettiğinde bir bestenin farklı yorumları ile karşılaştık. Bu yorumların hepsi başlı başına yeni bir yapıt oluşturdu. Yeniden kurgulanmaya, müdahaleye açık müziğin sinemadaki karşılığı ise şu: Her hikayenin başlangıç, gelişme ve sonu vardır ama bu sırada akmak zorunda değil. Aslında her hikaye bir sonla başlar, bir başla sona erer.
Pisagor ise notaların armonik uyumunun basit bir sayı düzenine dayandığını söyler. Doğa, hatta evren sayılardan meydana gelen bir armonidir. Bu oranlarda inşa edilen görsel ve müzikal her tür yapı kulağa ve göze çekici gelir. Platon’un Devlet’inde ise; Jimnastik ve Müzik tüm zamanlar boyunca orijinal normlarına sadık kalacak şekilde korunmalıdır. Bu konular hakkında kesinlikle ve hiçbir şekilde yenilik yapılmamalıdır. Müzik hakkında önerilecek herhangi bir yenilik, devlet yapısına karşı en önemli tehditlerden birsidir ve kanunlarca yasaklanmalıdır.
Koray Malhan, kızı Ada’nın oyuncak bloklarını üst üste yığma fikrinden, ki bunun temelinde etkinlendiği Arte Povera akımı yatıyor, nasıl yola çıktığını anlattı ve mimaride ”yığma” kavramının sentaks ve semantik karşılıklarını açtı. Herzog & de Meuron’un tasarladığı VitraHaus yapısı gibi. Yığma kavramı ile başlayan ve Re-work koleksyionundaki Açık Ofisile sonuçlanan hikaye, bu sene kendini kurgulayan, git gide yoruma daha açık bir alana dönüşüyor.
Dönemimizin mimari, tasarım, müzik ve edebiyat gibi tüm ifadelerini anlamanın mümkün olduğu noktada kentlerin yeni düzen dinamiklerini de anlayabiliriz. Bu fikirler ışığında geleceğin çalışma alanlarını bir çağı anlama gayreti olarak değerlendirebilirsek alışılmışın dışında sorular sorabiliriz.
Geleceğin çalışma alanları; çalışanların ya da en azından çalışanlar tarafından seçilen temsilcilerin aktif bir şekilde rol alabileceği şekilde yeniden düzenlenen açık bir yapı olarak tasarlayabilir miyiz?
Bir kurgu ya da çözüm ne kadar mutlak olmalı? Ya da zaman içerisinde gelişime açık bir şekilde mi kurgulanmalı?
Zamanın dinamiklerine açık, zaman içerisinde değişebilecek; insanların deneyimleri, düşünceleri ve hatta hayalleriyle gelişebilecek ve zamanla dönüşebilecek açık sistemler tasarlamak mümkün mü?
Bu sorular modern çalışma alanlarındaki her aktörü iş birliği halinde ilerleyecek çözüm sürecinde aktif bir katılımcı olmaya davet ediyor. Ortaklaşa bir yaratım yöntemi bizi çalışma alnlarında daha önce sorgulanmamış alanlara uzanan ilginç yolculuklara götürecek soruları sormamız için bizi cesaretlendiriyor.