Canberk Akçal, Ahmet Emre Saruhan, Elif Yıldırım
IN-BETWEEN Tasarım Platformu olarak 2016’da başladığımız SPOTLIGHT serisine SPOTLIGHT+podcast ile devam ediyoruz. SPOTLIGHT, yeni sezonunda değişen dünya dinamiklerine karşı, üretimleriyle pozitif bir tavır geliştiren genç jenerasyona odaklanıyor ve bu sezon podcast kanalı ile erişimini genişletiyor.
SPOTLIGHT+podcast kapsamında dokuzuncu konuğumuz Berlin ve İstanbul arasında çalışmalarını sürdüren disiplinlerarası sanat insiyatifi fünfter Löffel.
Röportaj & Podcast: Özge Adanır
fünfter Löffel farklı disiplinleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir sanat insiyatifi. İstanbul ve Berlin’de projeler yapıyorsunuz. Nasıl başladı bu süreç, siz nasıl bir araya geldiniz üçlü olarak?
Canberk: Biz liseden beri tanışıyorduk Emre ve Elif’le. İkisi de benim yakın arkadaşlarım, ben aralarında bir köprü gibi oldum. Süreç şöyle ilerledi; aslında inisiyatif öncesinde de benim aktif çalıştığım projelerde bir bize dönüş olmuştu. Mesela son çektiğim kısa filmde Elif benim yapımcımdı aynı zamanda Emre de görüntü yönetmenimdi. O yüzden birbirimizi iyi tanıyorduk. Bu fikrin doğuşu da her fikirde olduğu gibi inanılmaz spontan ve organik ilerledi. Bir şeyler yapsak mı diye düşünüyorduk, o sırada tesadüfi bir sonuçla doğdu fikrimiz. Genel olarak beğenmediğimiz bir şeyle ilgili eyleme geçmeyi seven insanlarız. Bir şeye bakıyoruz ve bizim için yanlış giden ya da “beğenmediğimiz”, farklı görmek istediğimiz şeyleri direkt olarak biz üretiyoruz. Şu ana kadar süreç hep böyle ilerlemişti, bu da onlardan biri aslında. Ama sonrasında tabi ki işin içerisine başka insanlar dahil oldukça başka etkenler ortaya çıktı diyebilirim.
fünfter Löffel neler yapıyor?
Canberk: Her şeyden önce biz genç jenerasyonun içerisinde farklı kreatif insanlar olarak ‘jenerasyonda biz neredeyiz ve bizle aynı frekansta olan insanlar kimler?’ sorumuza bir açıklık getirmeye çalışıyorduk. Kendi yalnızlığımızı “kırmak”, bir tür komünite yaratmak istiyorduk. Farklı görsel disiplinleri bir araya getiren bir formatımız var, bu bizim ilgimizi çekiyordu. Hepimizin ortak obsesyonlarının buluştuğu bir şey oldu aslında. Bir alan yaratıyoruz ve bu alanın içerisine farklı görsel disiplinler girdiğinde nasıl bir tecrübe oluşacağını araştırıyoruz. Bir deney olarak başladı diyebilirim bu sürece. Ama sonrasında insanlar dahil oldukça realize edilen sonuçlardan biz de bir şeyler öğrenmeye başladık, hala öğrenmeye devam ediyoruz. Özünde farklı görsel disiplinleri bir araya getirmeye çalışan, “on-the-move” bir sergi konsepti, etkinlik konsepti diyebiliriz.
“Geçmiş sergilerinizden bahsedecek olursak Tuhafier’de “Gece Faslı” ve Karga Art’ta “Termoslu film akşamı” mekansal kurgusuyla oldukça samimi bir ortam oluşturuyor. Sergilerinizde mekan seçerken neleri dikkate alıyorsunuz? Sergiyi mekanın içinde nasıl kurguluyorsunuz
Emre: Nasıl mekanlarla ilgilendiğimize dair belirli bir şablonumuz var. İçerisine hikaye katabildiğimiz mekanlar daha çok hoşumuza gidiyor. Şehrin topografyasında farklı ritimler ve fonksiyonlarla yer kaplayan alanları sergi ortamına dönüştürmek istiyoruz. Bu iki mekanın ortak özellikleri organik olmaları ve başka fonksiyonlara sahip olmaları; Karga’nın aslında bir bar olması veya Tuhafier’in bir fotoğraf stüdyosu olarak kullanılıyor olması. Bu tarz belirli fonksiyonlarla kullanılan yerlere kendimizi katmak güzel oluyor, bunu ilginç buluyoruz.
Canberk: Karga’nın bar olması, Tuhafier’in bir fotoğraf stüdyosu ve bir tür atölye olarak var olması aslında seyirciyi bir ambiyansın içine sokarak tecrübe vermeyi hedefliyor. Biz bir sergi yaratmaktansa, sanatsal bir etkinlik yaratmanın derdindeyiz. O yüzden koyduğumuz isimler de Termoslu Film Akşamı, Gece Faslı. Yani “Ben burada vakit geçireceğim; birisine aşık olacağım ya da güzel bir muhabbetin içine dalacağım”. Bir müzik konseri gibi düşünülebilir.
“Oyun” projenizle herkese açık bir deneyim sunuyorsunuz ve sanatın iyileştirici gücünden bahsediyorsunuz. “Oyun” projesi nasıl ortaya çıktı? Oynanan oyunlardan bir kaç örnek verebilir misiniz?
Emre: Bireysel bir ihtiyacımla başladı bu Oyun fikri benim için. Sokakta fotoğraf çektiğim bir günün sonunda metroda dönüş yolundaydım çok sıkılmıştım. Camdan bakıp bir şeylerin dikkatimi çekmesini bekliyordum. Daha sonra trenin hareketi ilgimi çekmeye başladı; arada duruyoruz, dururken dikkatim dağılıyor. Bir oyun yaratayım kendime, dışarıya bakayım ve tren her durduğunda bir fotoğraf çekeyim dedim. Daha sonra kurduğum düzenin üstüne başka insanların farklı tecrübelerle yaklaşabileceğini farkettim; başka bir insan da trende dışarı bakıp fotoğraf çekebilir aynı şekilde ve bu çok aklıma yattı. Bir sürü insanın aynı düzenden farklı fotoğraflar ortaya çıkarması ve böyle bir arşivin tartışma zemini yaratabilmesi ihtimali çok hoşuma gitti. Sonrasında pandemi başladı ve Canberk’le birlikte bu ihtiyacın biraz daha kitlesel bir ihtiyaç haline dönüştüğünü hissettik. Sanat çok sekteye uğruyor, sergiler iptal oluyordu. Bunu gözlemledikten sonra Instagram üzerinden oyun projesine başlama kararı aldık.
Canberk: Bir yandan da bizim bir tepkimizdi bu; çünkü çoğunlukla enstitülerin dijital arşivlerini sunduğunu görüyorduk. Bir sürü müzenin dijital arşiv linkleri geliyordu telefonumuza. Bir tür ‘black friday' ortamı yaratılmıştı. Müzede çalışan insanların da canı çok sıkılmış durumda, bizim de canımız çok sıkılmış durumda; ama kimse bir can sıkıntısından bahsetmiyor herkes hala aktif olmaya çalışıyordu. Bu bizim canımı sıktı açıkçası. O yüzden daha iletişim temelli bir şeyler yapmak istedik. Çünkü psikolojik olarak yorucu bir süreçti, buna çözüm bulmaya, kendimizi iyileştirmeye çalıştık. Emreyle disiplinlerimiz çoğunlukla fotoğraf bazlıydı, o yüzden fotoğrafla ilerledik; sonrasında başka disiplinlere de yayılmaya başladı. Bu da ayrıca hoşumuza giden bir etken tabii ki.
Instagram üzerinden bir açık çağrı yapıyorsunuz ve bir brief veriyorsunuz katılmak isteyenlere. Herkes bu oyuna katılabiliyor. Sadece belirlediğiniz basit kurallara uymak yeterli oluyor mu?
Elif: Evet, biz oyunla alakalı derdimizi anlatan bir açık çağrı metni oluşturduk ve herkese duyurduk bunu. Burada da bir disiplin sınırımız yok, herkes buna katılabilir; fotoğrafla da katılabilir, dans edip de katılabilir, heykel yapıp da katılabilir. Hepsi mümkün bunların.
Canberk: Tek kuralımız oyunun oynanabilir olması. O oyunu yaratan insanın sürecine dahil olmamız lazım. Sonucu ortaya koymaktansa bize sunulan şeyi bir süreç olarak sunmak ve başka insanların katılıp genişletebildiği bir komünikasyon yaratmaktı derdimiz. O yüzden hangi disiplinden olduğunun bir önemi yok, sadece dijital olarak sunulabilir olması yeterli. Çünkü şu an Instagram’ı kullanıyoruz format olarak. Bir de çok uçucu bir yeri arşive dönüştürmek, interaktif bir arşiv yaratmak ilginç bir fikirdi bizim için.
Elif: Açık çağrımızda önerdiğimiz şey insanların bizle kendi oyunlarını paylaşmaları veya izleyicilerimizin bu oyunlara katılabilmeleriydi. Fikrin en başında Emre ve Canberk birbirlerinin oyunlarını oynadılar ve bana gösterdiler. Bunu Instagram’a taşımak ve herkesle birlikte yapmak istedik.
Canberk: Çoğu insanla yüz yüze hiç tanışmadan, sadece bir iş üzerinden, süreç üzerinden tanışmak da çok enteresandı. Hakkında fikir sahibi olmadığımız bir çok insan bize oyununu anlattı ve kendi kişisel süreçlerine dair bilgi edindik.
Peki burdan dijitalleşmeye geçecek olursak, siz de bu açık çağrıyı dijital bir ortamda yaptınız ve etkinlik bu şekilde yürüyor. Özellikle pandemiyle beraber sergilerin ve etkinliklerin dijitalleştiği yepyeni bir döneme girdik. Siz ne düşünüyorsunuz dijital sergileme biçimleri hakkında? Bu projeyi dijital olarak sundunuz. Sergiyi de dijital olarak yapar mısınız?
Elif: Sergiler bazında açıkçası çok sıcak baktığımız bir konu değil dijitalleşme. Biz sergiyi etkinlik aracılığıyla bir tecrübe olarak sunmak istiyoru. Şu anda Oyun projesi özelinde dijitalde ilerliyoruz fakat bunu da zaten bir sergiye ve sanatçı kitabına dönüştürme niyetimiz var ilerleyen zamanlarda. Bundan bağımsız olarak da sergilerimizi dökümante etme amacıyla aslında dijital platformu kullanıyoruz. Dijitalde sergiyi yapmak istediğimiz etkiyi yaratmayacak kimsede, ne izleyicide ne bizde.
Son olarak fünfter Löffel’in gelecekteki planlarından bahsedelim. Neler var aklınızda?
Canberk: Öncelikle ertelenen sergimizi yapmak istiyoruz. Karantinadan dolayı “Bringing the Noise Back” adlı Berlin’deki ilk sergimizi yapamadık. İyi de hazırlanmıştık; pandemi döneminde en çok özlediğimiz şeylerden biri olan gürültüyü incelemek istiyorduk.
Birinci yaşını yeni dolduran bir inisiyatif olarak beş yıl sonrasında da hala fünfter Löffel isminden bahsedebilmek, bahsederken de hala benzeri heyecanlarla bunu yapabilmek bizim için başarıdır. Bir devamlılığı sağlamanın çok zor olduğunu düşünüyorum günümüz şartlarında; çünkü çok çabuk insanlar motivasyonlarını kaybedebiliyorlar. O yüzden beş yıl sonra birazcık daha genişlemiş olarak, hiç beklemediğimiz yeni fikirlerle hala ortaya çıkabiliyorsak bu bizim için iyi bir plan
Teşekkürler.