Bu sene 60. yılını kutlayan Salone Del Mobile fuarı ve Milano Tasarım Haftası, şehirdeki farklı lokasyonlarda sürdürülebilirlik ve çevre bilinci etrafında şekillenen deneyimleri bir araya getirdi.
Pandeminin üzerimizde bıraktığı etkilerden sonra ana temanın sürdürülebilirlik olduğu ve bununla birlikte inovasyon ve kalitenin de ele alındığı tasarım haftası, malzemeden, üretim sürecine, verimden, modülerliğe kadar farklı noktalara değinen sergilere ev sahipliği yaptı.
Alcova
OMA ve Sabine Marcelis tarafından SolidNature iş birliğinde geliştirilen ‘Anıtsal Harikalar’ (………) sergisi, Alcova’da malzemenin potansiyelini araştıran sergilerden biriydi. SolidNature tarafından üretilen doğal taşları kendi tasarım yaklaşımlarıyla harmanlayan Sabine Marcelis ve OMA, mermerin potansiyelini ve arta kalan tozların yeniden kullanımını araştırdıkları tasarımlarla özgün bir deneyim sundu.
objects of common interest ve etaga projects iş birliğinde oluşturulmuş, Alcova’da bir rahibe manastırı içinde yer alan ‘’Gelecek Arkeolojisi’’, tarihin ve bir arada yaşama pratiklerinin kesiştiği noktada bir mekânsal araştırma olarak geliştirildi. Zemindeki renkli yerleştirmeler ve çelikten oluşturulmuş tasarımlar farklı bir renk algısı oluşturuyor ve holografik bir deneyim sunuyor. Tasarlanan organik formlar fütüristik bir yaklaşımla, sandalye, masa, tabure, koltuk, dolap gibi işlevsel ev mobilyalarını yeniden tanımlıyor. Yerleştirme, heykelsi tasarımların oluşturduğu duyusal deneyim ile çelik malzemenin potansiyelini de vurguluyor.
Fuar
1970’lerde kurulan İspanyol mobilya markası Sancal, yalın ve zamansız çizgisiyle, Salone Del Mobile için Studiopepe, Teklan gibi stüdyolarla iş birliği yaparak fütüristik, minimal ve oyunsal mekanlar oluşturdu.
Studiopepe’nin tasarladığı Milanese Splendour sahnesi, avangard İtalyan tasarımından ilhamla dokuların ve renklerin oluşturduğu harmoniyi ön plana çıkarıyordu. Studiopepe, evde yaşamanın zevkini yeniden tanımlayarak, oluşturduğu heykelsi formlarla çağdaş yaşamı, doğayı, sıcak ve lüks atmosferi destekleyen bir sahne oluşturdu.
Tekla ise tasarladığı sahnede, organik formları ve cesur renk kombinasyonlarıyla sanatsal duyarlılığını yansıttı. Üç farklı rengin tonlarından oluşan mekanlar, günlük yaşamı sıra dışı kılarak, canlı ve sakin ortam ile ‘yavaş yaşam’ı vurguluyor. İskandinav ve Akdeniz kültürlerini harmanlayarak doğal ve dinamik bir ortam yaratıyor.
Sancal olarak tasarladıkları 3. sahnede, nötr ve sakin bir renk paleti oluşturarak mobilya tasarımlarını ön plana çıkardı.
Seramik atölyesi olan Atelier Vierkant, kille oynayarak oluşturduğu farklı renklerde ve şekillerdeki tasarımları aracılığıyla kilin potansiyelini araştırıyor. Çiçek bahçesi olarak tanımladığı ‘Earth Anthology’ yerleştirmesi, ziyaretçilere duyusal ve düşünsel bir deneyim sunuyor.
5vie
Tamamı kadınlardan oluşan MATTER of COURSE tasarım kolektifi, ilk global çıkışını, tasarım haftası kapsamında ‘Ich und Du’ karma sergisiyle yaptı. Adını filozof Martin Buber’in, okuyucuları ‘öteki’ kavramını aşmaya çağırdığı 1923 tarihli makalesinden alan sergide, kolektifin 11 tasarımcısı benliklerini ve diğerleriyle olan ilişkilerini eserlerinde yansıtıyor. Cam, ahşap, kil, tekstil ve metal gibi nesnelerden oluşan sergi, insanların kendileriyle ve diğer varlıklarla olan etkileşiminin gücünü düşünmeye teşvik ediyor. Serginin küratörleri Anava Projects, pandemi sonrası her birimizin, yerel ve küresel bağlamda sorumluluklarımızı düşünmeye itildiğimizi vurgulayarak, bu sergi ile insanlar arasındaki köprülere dair bir yansıma yaratmayı hedeflediklerini belirtiyor.
Tasarımcılardan, Nicolene van der Walt, Güney Amerika’nın ütopik yaratıklarıyla ilgili anılarından ilham alarak oluşturduğu ahşap heykelsi formları ile doğal dünyada var olan ilişkileri ve gözden kaçan güzelliği hatırlatıyor. Milena Kling’in cam üfleme yöntemiyle oluşturulan ayna heykelleri, izleyicilerin kendilerine ve çevrelerine farklı bir gözle yeniden bakmalarını sağlamayı hedefliyor. Tekstil tasarımcısı, Mareike Lienau’nun Nepal’de, sosyal ve çevresel açıdan sorumlu malzemeler ve üretim yöntemleriyle üretilen parçaları, el işçiliğini ve liflerin doğal güzelliğini vurgularken, aynı zamanda sosyo-ekolojik sorumluluklar üzerine düşünmeyi teşvik ediyor. Elisa Strozyk’un, ahşap ve tekstilden ürettiği ORI panelleri ve seramik, metalden oluşan FLUID yerleştirmeleri, tasarımcının yenilikçi malzeme ve biçimsel deneyim ilgisini yansıtıyor ve kişiler arasındaki köprüleri simgeliyor.
Sidney merkezli Tom Fereday, tasarım haftası kapsamında ‘Port Light’ isimli sergisiyle, deneysel bir masa ve duvar lambası koleksiyonu oluşturarak, kristal camın kırılma özelliğini vurguluyor. Tasarımcı, parıldayan heykelsi formlarıyla, gelişen bir ruh hali ve ışık spektrumu sunuyor.
Londra ve İstanbul bazlı mobilya tasarım stüdyosu AHU, 5vie kapsamında ‘KaVe’ masaları ve ‘Keyf 02’ mini barlarından oluşan bir sergi hazırladı. Tasarımlarının her parçasının farklı ustalar tarafından oluşturulduğu mobilyalar, parçaların bir araya gelmesiyle zanaatkarların farklı bilgi ve tekniklerini aktarıyor. Üretiminde sürdürülebilir bir yaklaşım sergiyen stüdyoda, dijital baskı teknolojisi ile zanaat kültürü birleşiyor.